Wednesday, December 30, 2009

Sunday, December 27, 2009

her yıl gibi.. yine yeniden.. happy 2010!

Dilekler olur yeter ki dillensin:

Gözlerim, görmediğim yerlerle karşılaşsın. Kamaşsın. Güzel anların fotoğrafları biriksin. Unutulmaz olsun. Gözüm gözlerle buluşsun. Gezsin, görsün, öğrensin. Kaydettikleri kaybettikleri olmasın.
Ellerim dokunsun, okşasın, tutsun. Bırakmasın, üşümesin, yumruk olmasın. Baş parmağıyla güzel hedefler göstersin ki, koşup gideyim. Bir değil, iki değil, altı değil, ‘on!’ yapsın. Yeni limanlara sallansın. Kederi, endişeyi, kötü gözü baybaylasın.
Aklım karışsın. Bildiklerim şaşsın. Öğrensin, merakı bitmesin. Bazı şeyler olsun ki almasın. Gizemi de kalsın bir şeylerin. Aklım açık olsun. Başka akıllarla buluşsun, artsın. Her şey akıldan ibaret olmasın.
Duygularım dalgalansın. Çarşaflar gibi silkelensin, yere ne düşerse düşsün... kıymetlidir o. Aklım onu susturmasın, çok konuşup kandırmasın. Duygularımdan da öte, iç sesim var, o hiç susmasın. Bir koruyucu melek gibi her adımımı takip etsin. Fener olsun. Tünele girersem çıkarsın, uçar gidersen indirsin. Bana mukayyet olsun.
Aşk olsun. Aşksız hiçbişey olsun istemem.
Dostlarım dost kalsın. Onlarsız ben azalırım. Tek bile olmam. Onlarla tekim. Düşünce dolu, tolerans dolu, müzik dolu, kahkaha dolu sofralarda buluşsun kadehlerimiz. ıçimde hep şu his olsun: Her şey gitse, hepsi bitse, onlar var.
Bedenim hayallerime ihanet etmesin. Nolursa olsun, sağlık olsun. Koşsun, yakalasın, derin derin nefeslerle dolsun. Omurgası dik dursun, kasları güçlü olsun. Maşallahı olsun. Yaşından genç dursun.
Kulağıma güzel haberler gelsin. Güzel müzikler girsin yerleşsin. ‘Seviyorum’u çok duysun, ‘mutluyum’u çok, ‘şükür’ü en çok.
2010’da, 1-0 olan her güzel şey, 2-0; 2-0 olan her kötü şey, 1-0 olsun.
Afiyet şeker olsun.
Nil Karaibrahimgil.

Friday, December 25, 2009

Happy Friday!

GÜNÜN FOTOGRAFI :

Thursday, December 24, 2009

Hayvanlar...gerçek hayvanlar!


Bu benim içim çok önemli bir konu, gerçekten!
Hayvanlar... onları o kadar çok seviyorum ki... sokaklarda, caddelerde, yollarda her gün en az 1-2 kedi veya köpek görüyorum - ne yazık ki araba çoktan ezmiş olarak ve paramparça yerde yatıyor... gördüğümde o kadar üzülüyorum ki bir yerimde bir şeyler kırılıyor sanki..
Bayram tatilinde Barcelona'daydım.. bir şey dikkatimi çekti. hiç ama hiç kedi veya köpek görmedim - sahipsiz! yani sokak kedisi, sokak köpeği diye bir kavram yok.
Tüm hayvanları topluyorlar barınaklarda yaşatıyorlar ve sen onlara sahip çıkmak istiyorsan gidip alıyorsun..
Keşke bizim ülkemizde de böyle olsa...
Benim bir kedim var. Barınaktan almadım ama onun hayatını kurtardığımı biliyorum... Kedimin annesi yeni dogum yapmış ve kaçmıştı... 3 minik yavru kedi doğurmuştu ve bir veterinerdeydiler üçü de.. ben bir tanesini aldım aralarından.. veteriner de diğer üçünü ne yazık ki sokağa bırakmak zorunda kalmış (!) bu nasıl bir mantık, veteriner neden sokağa bırakıyor da niye barınağa götürmüyor bilmiyorum!
artık o veterinerle bağlarımı kestim.
fakat yapılması gereken bu.
Hayvanlara yardım edin, sevmiyorsanız bile onların barınaklarda büyümesi için yardım edin. Sokaklarda başı boş gezip aç kalmasınlar, ölmesinler...
ve hayvan seviyorsanız, ailenizi, seven arkadaşlarınızı ikna edin.. Siparişle hayvan almayın, o hayvanı sevmek için, gerçekten hayatını kurtarmak için alın.
Barınaklardan alın!
Buradan size sesimi duyurarak 1-2 hayvanın daha hayatını kurtarabilmişsem..
ne mutlu bana!
Teşekkürler..

Monday, December 21, 2009

Brittany Murphy


kendisini eeen cok sevdigim film UPTOWN GIRLS olmustu...
renkli mi renkli karakteri, cilgin hareketleriyle tam benim arkadasim olabilecek biri derdim :)
filmi izledigim zamanda da buyulenmistim... ses tonunu, aksanını bile cok seviyordum...
Don't say a word filminde resmen korkmustum ondan...
8 Mile filminde gulmustum karakterine..
Just Married filminde ise yine hayran kalmıstım...
demek ne iyi bir oyuncu, ne renkli bir kisilikti...
boyle genç ölümler ayrı bir üzücü oluyor, gerçek arkadaşlar ve ailesi için ayrı üzüldüm...
RIP Brittany Murphy...


Saturday, December 19, 2009

Sana ayna olacak insanı bul!


Önemli olan seni tamamlayacak ruhu bulmandır.
İnsanlar senelerce uğraşır, kendi sözlüğünü oluşturur. Önem verdiği her kavrama bir tanım bulur.
"Hakikat", "mutluluk", "güzellik", "onur", "itibar", "sadakat"...
Hayatın her mühim dönemecinde şahsi sözlüğünü açar bakarsın.
Vaktiyle yaptığın tanımları bir daha kolay kolay sorgulamazsın.
Derken bir gün, işte o yabancı gelir ve kıymetli sözlüğünü alıp fırlatır...
"Şimdiye dek sorgusuz sualsiz sahip çıktığın her tanım baştan yazılacak." der... "Bildiğin her şeyi unutma zamanı geldi."
AŞK budur işte...
Tarifi olmayanı nasıl tarif etmeli?
Herkes bir insanı bu kadar nasıl seversin diye sorar.
Nasıl cevaplanır ki bu soru? Kim bu soruyu sorar, demek ki anlamaz; kim ki anlar, zaten soruyu sormaz!
Aşık olmayana AŞK kuru bir kelimeden ibaret... Yarı palavra, yarı safsata.
Aşık olmayan bunu anlayamaz, olansa anlatamaz.
Öyleyse nasıl söze dökülebilir aşk, kelimelerin hükmünü yitirdiğin yerde?
Ne tuhaf, ben ki o kadar rahat anlatır ve yazardım meramımı; ben ki vaazlara, kitaplara, nutuklara alışkındım, şimdilerde kelimelere itimadım kalmadı...
Rumi - Mevlana.

Yeni yılda size ayna olacak insanınızı bulmanızı diliyorum...
ve umarım... "Gerçek AŞK" dolu bir yılınız olsun!

Tuesday, December 15, 2009

SIKILDIM...

sıkıldım,
geri sayımlardan
partylerden
hep bir olayı / event'i beklemekten
evlilik mevzusunu konuşmaktan
insanların sürekli ne zaman diye sormasından
darısı başına demelerinden
evliliği beklemekten ve insanların benden beklemelerinden
sorunlardan veya sorunsuzluktan
hastalıklardan
insanların sahte mutluluklarından
mutluymuş gibi yapmalarından
yapmacıklıklarından
ağlama seanslarından
yalanlarından
yapaylıklardan
boş yere para harcamaktan
insanlar mutlu olsun diye kendimi paralamaktan
ayıp olmasın diye -mış gibi yapmaktan
taşınmaktan
sürekli kıyafet hazırlığı yapmaktan
yanımda koca kıyafet dolusu bir çantayla gezmekten
işe gitmekten
işe gidip eve gitmekten
eve gidince şimdi ne yapmalıyım diye düşünmekten?!?
krizden!
aşk-ı memnu'dan
rahat rahat kendi istediğim aksiyonları / hareketleri yapamamaktan
şöyle muhteşem bi şekilde dans edip eğlenebileceğim bir bar olmamasından!
sevdiğime doyasıya sarılıp öyle kalabileceğim zaman olmamasından...
araba kullanmaktan
trafikte araba kullanıp orda sıkışıp kalmaktan
her cumartesi / pazar - e şimdi ne yapıyoruz?? demekten
kendime yeni bir ben mi lazım?
değildir umarım?
bu sadece bir dönem olsun...
yeni yılda eski yıl giderken bunlar da gitsin istiyorum...
geçen sene de aynen bu moddaydım yıl sonuna doğru...
ve 28 aralık'ta o çıktı karşıma...
yeni yıl dileklerimi yazdım da yazdım...
şimdi de aynısını 2010 için yaptığım bir dönemdeyim...
geçen sene ne dilediysem oldu.. (1 Ocak 2009 her şeyi kağıda döktüm)
sizler için de aynısını diliyorum!
kendinize yeni bir "siz" lazım olmadan...
muhteşem bir yılınız olsun...
Kendiniz olun...

Friday, December 04, 2009

Duymak istemediğin şeyi, ağzından çıkarma!

yine NİL yazmış... çook çook da güzel yazmış... ne doğru laflar, ne güzel laflar bunlar... bu hatayı hepimiz - ben dahil hem de çokça - yapıyoruz! o lafları ağzımızdan çıkmadan önce bir düşünsek, aslında etmek istemeyiz, aslında kırmak istemeyiz karşımızdakini... okuyun, ders alalım, hep birlikte!

Tıpkı büyük bir merakla okuduğun birçok şey gibi. Meraklı bir hayat heveslisisin belli. Tıpkı benim gibi. Yoksa hep bu saatlerde burada buluşamazdık.
Tesadüfe inancım az. Bir anahtar arıyorsun, içindeki kilitli kapıları açıcak. Kilitli kapıları kimse sevmez. Ama ne yaparsak yapalım, hayatın tüm gizemi sereserpe önümüze yatmayacak. Bu da bir his. En azından sen ve ben varoldukça.
‘Duymak istemediğin şeyi, ağzından çıkarma’. ışte sırrım bu. Bir akşamüstü, hiç yoktan kulağıma fısıldandı.
Böyle şeylerin gerçekliğine inanırım. ınsanın havadan yakaladığı seslerde, geçmiş bin yılın dedikodusu kaynar. Ve bu onlardan biriydi.
Bunu zaten bildiğini söyleyeceksin. Fakat üzerinde düşünürsen, duyması kolay yapması zor bişey olduğunu hemen anlarsın.
Diyelim ki, başkasından duymak istemediğin bir kelimen var. Diyelim ki, bu bir hastalık ya da sevimsiz bir sıfat. ‘Kötü’ kelimesinden özellikle kaçındım. Çünkü kötü ve iyiye, doğru ve yanlışa pek inanmam. Benim dünyamda kolkola gezerler. Birbirleriyle evlenir, çocuk yaparlar. Kötünün içindeki iyiyi, iyinin içindeki kötüyü farketmeyi marifet bilirim. Ama konumuz bu değil. Biz sırrımıza dönelim.
Duymak istemediğin şeyi, söyleyivermemek zor bir kas çalışmasıdır. Fakat yapabilirsin. ıçinden, bir hiddetle ağzına doğru fırlatılan bu kelime, doğmak için seslendirilmeyi bekler. ışte o an, başarılı bir yutkunma hareketiyle onu kıskıvrak yakalayıp, midene geri gönderebilirsin.
Bu yolculuğunun sonu sifona kadar gider. Fakat eğer, ağzından kaçırıp nefeslenmesine sebep olursan, senin etrafında bir yörüngeye oturur. Sen varoldukça, kendini sana duyurur, hatırlatır. Kaçarsın kovalar, durursun sarmalar.
Kısacası, kelime bir canlıdır. Doğar ve büyür. Yavrun olur, dünyan olur. Uzun süren evliliklerde, geçmiş hataları söylememek salık verilir. Unutulmaz, edilen laflar. Gözden uzak saklanırlar. Bazen yaşlı insanlar, ilk gençlik yıllarında duydukları kırıcı lafları itiraf eder, son bir çabayla onlardan muaf olmayı dilerler. Sen daha hayattasın, ‘şükür’ güzel kelime.

Tatil Günlüğüm



Tatil ne güzel şey değil mi??
Biz de yeni bir işe kalkıştık.. gittiğimiz gördüğümüz her şeyi yazıp, fotoğraflarını koyup, herkesi bilgilendirelim istedik...
bunun için de bir blog açtık...
tatilgunlugum.blogspot.com --- siz de görün, okuyun, izleyin istiyoruz!

Teşekkürler!

Wednesday, November 18, 2009

AŞK


Elif Şafak'in AŞK kitabini okuyorum... okuyorum da denemez okudukça beynimde büyüyor ve ben sindirmeye çalışıyorum... Aşk büyük bir şey, büyük bir güç ve bunun önemini daha da çok görüyor insan - birine aşık olmak değil kavram olarak AŞK!

Kitabı okudukça Elif Şafak'a hayranlığım biraz daha artiyor!
Bu kitabi orjinal olarak ingilizce yazmis olmasi, sonra cevirmen ile beraber Turkce'ye cevirmis olmasi, kitap icinde kitap yazmis olmasi, Aşk Şeriatı gibi cidden anlamasi / algilamasi -bence- zor bir topluma bu kitabi yazmasi muhtesem! ve bir yandan da diyorum ki peki bu kadın eski Turkce olan bu kelimeleri -binlerce var bazen takılıyorum anneme babama hatta babanneme soruyorum ya da google kullanıyorum:)- nasil ingilizce yazmis een basta? ve bu kelimeleri diger dillere ceviri yaparken nasil kullanmis? bilen bilir kac dile cevrildi, basildi ve tum dunya okuyor - bestseller oldu - ibranicesi bile var... onlara nasil anlatmis Sems'in hikayesini?
Her neyse.. konumuza donelim... kitapta önemli husus isminden de anlaşıldığı gibi AŞK! kelime o kadar basit bir o kadar da karmaşık...
Ella'nın karmaşık hayatında, aşkın ne olduğunu sorgularken eline geçen ‘Aşk Şeriatı’ onun önce aşkı tanımasını sonra da anlamasını sağlıyor. ‘Aşk Şeriatı’, 1245 yılının öncesi ve sonrasında, büyük kısmı Konya’da geçen bir roman. Her karakter birinci tekil şahıstan Şems’le tanışmasını, ondan nasıl etkilendiğini, günlüğe yazılmışçasına anlatıyor. Her biri Şems’in hayatındaki bir dönemi ya da birkaç saati anlattığı için, Şems’e çok farklı açılardan bakmamızı sağlıyor ayrıca olayların akışı da bir dilden diğerine hiç aksamıyor. Şems’in kendi ağzından da çocukluğunu, düşüncelerini ve hepsinden önemlisi kırk kuralını öğreniyoruz.
‘Her birimiz tamamlanmamış bir sanat eseriyiz’ diyor - Romanın kurgusu bu kırk kural üzerinde ayakta duruyor.

ve beni bu yazıyı yazmaya iten de bu 40 kuralın - 1. kuralı!
KURAL 1: Yaradanı hangi kelimelerle tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar. Şayet Tanrı dedi mi öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sen de korku ve utanç içindesin çoğunlukla. Yok, eğer, Tanrı dendi mi evvela aşk, merhamet ve şefkat anlıyorsan, sende de bu vasıflardan bolca mevcut demektir.

Durup düşünüyorsunuz değil mi? Çok derin bir laf aslında... Durdum, sevgilime dondum, okudum once sesli olarak, sen ne dusunuyorsun dedim ve bunu tartıştık...

Tanrı dendi mi benim aklıma, yüce, güç, büyük bir şey, çok büyük bir baba BULUT (nedense görüntüsü güleryüzlü bir bulut şeklinde bende..), güleryüzlü çok iyi kalpli ama dışarıdan çok sert olan bir babacan geliyor... aslında çok iyi biri ama kendini sert gostermek, otorite kurmak zorunda oldugu icin cok gulec bir surata sahip degil...tanıdıkça bizlere güleryüzlü oluyor - biz artık tanışık oldugumuz icin bana guleryuzlu artik yani...

sevgilime bu soruyu sordugumda aklina sadece Morgan Freeman'in geldigini soyledi.. :) fotograf olarak o yuzden bunu koydum... onun Tanri'sini gorsellestirdim.. aslinda bunun gibi benimki Morgan Freeman gibi - disaridan sert ve iceriden de ne kadar guleryuzlu olabilecegini biliriz... M.F. ses tonunda konusan bir Tanri...

Kural 1'i okuduktan sonra sizin akliniza ne geliyor, hangi kelimelerle tanimliyorsunuz sizin Tanri'nizi?

Ogilvy & Mather Guangzhou Office - A Carnival of Ideas


Eskiden Ogilvy'li biri olarak... oranin kulturunu, yasam seklini, nefes alip verisini gormus ve cok cok sevmis biri olarak bu yaziyi yaziyorum...
Ogilvy gercekten super bir ajans. Orada calismis olmak, once stajer olup lay lay lom hayat surmus olmak sonra essek gibi calismis olmak bile super bir duygu! insanlarin ilk calistiklari mekanlar cok ozel ve onemli olur ya kendisi icin, belki o yuzden bu duygum... gercekten ilk'ti benim icin...
universitede David Ogilvy'nin reklam dunyasinin TANRI'si oldugunu ogrendikten sonra ilk ajans olarak orada calismis olmak muhtesem bir ego tatmini tabiki... ve simdi Dunyanin en guzel, en yaratici secilmis ofislerinin fotograflarina bakarken aralarinda Ogilvy'nin (ne yazik ki Turkiye ofisi degil ama olsun zaten burayi gordukten sonra TR ofisini gormeyin diyebilirim:) oldugunu gormek hatta bu kadar muhtesem yaratici bir ajans yapmis olduklarini gormek beni cok mutlu etti!
Adi da super - amaclari da oymus zaten Carnival of Ideas! Lunaparktan bir reklam ajansi... benim icin dream come true olurdu :)
sizler de gorun istedim!
NOT : cok yakinda sizlerle muhtesem Google ofislerini de paylasacagim...



Thursday, November 12, 2009

GOD..I miss NY!


öncelikle HAPPY FRIDAY! :) hem de friday 13th...
ben bazı günler böyle uyanıyorum ve NEW YORK'u özledim diyorum! :( bugun de oyle bir gun... ne orada yasadim ne de baska bir sey.. sadece 1 kerecik gordum... ama cidden orayi gordugumden ve geri dondugumden beri cok ozluyorum. sokaklari, insanlarin rahatliklarini, giyim tarzlarini, havasini dusunuyorum ve keske orada olsam diyorum... tabiki yanimda da yine sevgilimle... parkta oturup yine yemek yesek, Central Park'ta otursak, Broadway'in ortasinda bisikletle gezsek, trafigi mahvetsek diyorum!:)
Fotograflar ceksek derken Scott Schuman'in NYC'de cekmis oldugu bu fotografi goruyorum ve kalbimden vuruluyorum... suanda ben o fotograf ceken kizin yerinde olmak istiyorum! o kilikta, NY'ta bugun ki gibi serin ama gunesli havada...
ve sonra bugun SONY'nin bu ilanini goruyorum... bu yaziyi yazmak sart oluyor!
NY'ta her yerde bu metro goruntusu var :) ve Sony'de cok cok guzel bir sekilde bunu ilana uygulamis... gercekten metroda herkesin kulaginda walkman/mp3/ipod tarzi aletler var..
suan sabah sabah SOHO'da olmak varken...
Carrie'nin dedigi gibi bitiyorum sozlerimi : GOD! I MISS NEW YORK...

A Single Man by TOM FORD


Bir insansın 2 işi aynı anda yapıp gerçekten büyük başarı göstermesi bana göre zor... çok zor hemde! hem reklamcı olup hem moda sektöründe yer alamayacağına göre birini seçmen gerekiyor...aynı anda tüm konsantrasyonunu bir işe vermen gerekirken
2'ye bölmek çok zordur!

Bu yüzden... cidden nasıl yaptığını bilmediğim bir şekilde TOM FORD film çekti... ve çektiği bu film şuan çok çok büyük ilgi görüyor. Aynı anda hem Gucci'de harikalar yaratıp hem nasıl film çekebiliyor, sormayın! bilmiyorum... ama yaptı adam.
Sonuç olarak film kritiklerinin çok iyi olmasını beklemiyordum ama W Magazine ve onun gibi bir sürü kişi film hakkında muhteşem yorumlar yapıyor...

A Single Man filminin başrollerini Colin Firth ve Julianne Moore paylaşıyor. Tabii filmin başrol oyuncularını dikkate almak gerek yönetmen ne kadar kötü olursa olsun eminim bu oyuncularla film ayakta kalırdı zaten ama işin garibi yönetmenin başarısı büyük!

Buraya gelmesini heyecanlan bekliyorum!

STOP DREAMING!


Bir motor tutkunu olarak beni, bu çok başarılı HARLEY DAVIDSON reklamı sabah sabah güldürdü, sizi de güldürsün!... :)
STOP DREAMING! daha söylenecek bir şey yok...

Wednesday, November 11, 2009

The Art of the Trench - Burberry!

http://artofthetrench.com/ Burberry'nin süper bir başarııyla kurmuş olduğu network sayfasi...
ilk dikkatimi çeken şeyi çalan şarkısı! muhteşem!!! The Kooks - Sofa Song - fizy'den hemen dinleyin...
kendisini blog dunyasından tanıdığımız Scott Schuman'a vermişler bu görevi... Bu adam yaptığı işi bırakıp bir fashion blog'u oluşturuyor... tek isteği ise New York'ta çektiği fotoğrafları insanlarla blog'dan paylaşmak...
Burberry'de bu projeyi ona devrediyor... Adam çıkıyor New York sokaklarına ve insanların fotoğraflarını çekiyor... Cidden muhteşem kareler var... mutlaka siteye bakmalısınız.. tipik NY'un soğuk havası, yağmurlu sokakları, renkleri insanları, ve uçuk kaçık insanlarıyla dolu...
Klasik renkte trench'ler veya uçuk değişik renklerde trench'lerde bulabilirsiniz... ve hatta sitede göreceksiniz, üye olursanız; yorum bırakabiliyorsunuz, tweetleyebiliyorsunuz veya facebook'ta paylaşabiliyorsunuz - en güzeli ise kendinizin trench coat ile fotoğrafınızı çekip yükleyebilirsiniz...
Sayfaya mutlaka bakmanızı hatta Scott Schuman'ın blogunu takip etmenizi şiddetle öneririm - fotoğraf çekmeye ve modaya ilgi duyuyorsanız!
Benim siteden aldığım birkaç fotoğraf burada :



Tuesday, November 10, 2009

30 yaşına kadar yapılacak 15 şapşal hareket!

Merhabalar Beyler & Bayanlar,

şimdi 30 yaşına kadar yapılacak 45 çok güzel hareket yazısının bu kadar ilgi gormesinden sonra size yine Ayşe Özyılmazel'in kaleme aldığı 30 yaşına kadar yapılacak 15 şapşal hareketi sunmasam olmazdı...
ben bunları sunuyorum sunmasına ama dürüst olmam gerekirse bu şapşal hareketlerin 5'ini yapmadım... diğerlerini yaptım, bir güzel sindirdim ve bir daha da yapmak istemem tabi... ama istememekle bitmiyor umarım tekrarı olmaz da demek gerek! ama hani 10 maddeyi yaptım da hangi 5'ini yapmadım o da bana kalsın diyorummm...
Yani şimdi ben 20'li yaşlarımın tadını çıkartırken ve 30'a merdiven dayamışken... bu şapşal hareketlere biraz utanarak baksam da iyiki yapmışım diyorum ve onlara gülebiliyorum :)
(o zamanlar böyle gülemiyodum tabi o ayrı...)

Ayşe'nin de dediğini gibi 30'unuza kadar yaptınız yaptınız, 30'dan sonra kimseye komik gelmeyecek bu "şapşallıklar"!!

ve sizleri 15 maddeyle başbaşa bırakıyorum :

SINIRSIZCA SAÇMALAMAK
1. Kendini bir şey zannetmek ve sonra, o zannettiğinin yakınına bile yaklaşmadığını fark edip tepetaklak olmak. 2. Birine kendini kaybedecek kadar aşık olmak... Kişiliğini, isteklerini, arkadaşlarını, aileni kısacası elde ne varsa her şeyini elinin tersiyle kenara itip, unutup aşkta savrulmak. Sonunda aklını kaçırıp, duvara çarpmak, parça parça olmak. 3. Güvenmek, çok güvenmek hatta salak gibi güvenmek. Sonunda kazığı yiyip oturmak.
4. Alkolle aranda denge ilişkisi kurmayı becerememek... Sınırsızca içip, sınırsızca saçmalamak. Ertesi gün uyanınca kendinden nefret etmek. Alkol demişken, sarhoş olup eski sevgilini aramak. Rica edeceğim bu bahsi 30 yaşına kadar kapatmış olalım.
5. Paranın hesabını bilmemek! Maaşını beş günde tüketmek sonra parasız kalıp evden çıkamamak. Aferin çocuğum... 6. Sağlığına değer vermemek... Sahip olduğun özellikleri ve güzellikleri görememek. Kendine kötü davranmak.

TEK GECELİK İLİŞKİ...
7. Sevgilini aldatmak! Şimdi bu niye gereksin? Gerekir gerekir. a. Aldatanları kınamadan önce anlayabilmek için... b. Aldatmanın heyecanı gittikten sonra ne kadar da pişmanlık dolu, ne kadar insanı kendinden soğutan bir eylem olduğunu anlayıp bir daha yapmamak için... 8. Annenle ya da babanla küsmek! Gençsin, saçmasın, kendini çok önemli zannedersin, annenle babanla küsersin. İçin için kınarsın onları, bağlantıyı kesersin. İyisi mi sen bunu 30 yaşına kadar bir kere yap. 30'dan sonra cızzz. 9. Tarzın ve yaşam biçimin dışında biriyle beraber olmak... Bütün arkadaşların sinir krizi geçirsin, annen hocalara gidecek kadar aklını yesin. Sen de, "Benim burada ne işim var" desen de orada durmaya devam et. Nasılsa bir süre sonra arkana bakmadan kaçıp gideceksin. 10. Bir dostunun kalbini kırmak hatta onu kaybetme seviyesine gelmek... 30 yaşına kadar bunu yap, yap da dostsuz kalmak neymiş gör. Gör de bir daha elin gitmesin oralara. 11. Para kazandığın, çalıştığın ve yalnız yaşadığın için kadınlık kurallarını unutacak kadar kendini özgür hissetmek... İki kadeh attıktan sonra tek gecelik ilişki yaşamak. Sabah uyanınca kahrolmak.

ANİ KANKALIKLAR...
12. Söz konusu erkekler olunca, beklentiye girmek... Ah benim kınalı kuzum, 30'a kadar bu işi çözüver canım yavrum. Erkeklerden bir şey beklemeyeceksin. Nokta. Ünlem ve peşine bir ünlem bir ünlem daha. 13. Senden yaşça büyük ve işlerinde başarılı insanları gözünde fazla büyütmek... Onların her şeyi bildiğini zannetmek... Kendini küçük köpek yavrusu misali hissetmek. Bir gün bakıyorsun ki, gerçek öyle değil. İnsanları takdir etmek başka, onlara saçma bir biçimde tapınmak bambaşka. 14. 'El alem ne der' endişesiyle yaşamak... Saçına, başına, işine, sevgiline, yaşam biçimine, dans etmene, kıyafetine... El alem ne derse desin, 30'a kadar bir parça aklın varsa bu şapşallığı da halledeceksin zaten. 15. Ani kankalıklar yapmak... Biriyle tanıştığının ilk haftasında onu kankan ilan etmek. Her şeyi beraber yapmak, sırlarını anlatmak, onsuz bir an geçirmemek çok eğlenmek. Eh tabii haliyle en kısa zamanda da ortada bırakılmak, dolandırılmak, onun dedikoducular kralı olduğunu fark etmek. Tıpış tıpış eski kankalarına dönmek.

Eley Kishimoto


bu post'um kendisi genç olan veya ruhu genç olan ve daima genç kalacak olanlara gidiyor!... :) bu bayan tasarımcımız deli dolu, uçuk kaçık bir tip... öyle ki şeffaf çoraplar, rengarenk ayakkabılar yapıyor, gökkuşağı ve dondurmadan çantalar yapıyor...
ve bizler de durmayıp gidip alıyoruz!
Ve fakat, sakın böyle basit şeyler yapıyor demeyin, kendisi daha önceden Louis Vuitton, Marc Jacobs, Jil Sander ve Alexander McQueen için koleksiyonlar hazırlamış biridir... Eley Kishimoto tasarımları için V2K mağazalarına gidebilirsiniz veya online sipraiş verebilirsiniz... enjoy!

Chanel Briefcase...


bu muhtesem Channel canta Karl Lagerfeld'in defilesinde kullanilmisti bu sene... muhtesem otesi... hem tam biz bayanlara gore.. cantada anahtarımı bulamıyorum, gozluklerim nerede, iphone'um nerede gibi dertlere son bir tasarım! :)
pek de bir havalı bana gore! zaten işe boyle elimde briefcase tarzı çantalarla gitmeye bayılıyorum.. bunun goruntusu de muhteşem, herşey fora..
satılıyor mu bunlardan bilmiyorum ama umarım catwalk'la sınırlı kalmamıştır :)

Monday, November 09, 2009

New Jelly Toy Watch!


Bir TOY WATCH fan'i olan ben sizlere brand new super goruntuye sahip toy watch'lari gururla sunarim...!
Tabi insanlar neyi gorurse surekli onu aldiklari icin suan halen daha eski Toy Watch modelleri kapış kapış alınıyor, gerçekten de süper duruyorlar o ayrı!
ama yeni çıkan Jelly Toy Watch'larda eminim çok kısa süre sonra moda olacaklar...
Hemen alın derim! ;)

Microsoft Vista


"Apple" markası sayesinde hem pazarlama hem reklam konusunda rekabet ortamı kızıştı, rakipler markalarına gereken özeni göstermeye ve Apple tadında esprili şeyler yapmaya çalışıyorlar! Apple teknoloji ürünlerinin "sexy" olabileceğini ve kreatif olabileceğini gösterdi bizlere...
Şimdi teknoloji konusunda reklamlarını son son gördüğümüz Microsoft var. Y&R Yeni Zelanda reklam ajansı çok güzel 2 tane basın ilanı çalışmış.. Microsoft Vista'yı tanıtıyorlar. Reklamın amacı "senin evini yani yaşam alanını eğlenceli yapmaya çalışıyoruz" bunu da gayet güzel anlatmışlar... :)

Sneakers & Velvet...


for all you sneaker addicts!.. :)
bildiginiz gibi bu sene acayip moda olan seylerden biri de hem sneaker'lar hem de kadife kumaştan yapılan her şey!...
bu sebeple size aptal kafa neden almadın NY'tan dedigim... (tabi dondukten sonra!) ve suan pismanliklarda oldugumu soylemeliyim ki sizler alın!...
hatta bulursanız kadifeli alın, çok şık duruyorlar!..
Emma Hope tasarımı olanları da burdan gorebilirsiniz...

Friday, November 06, 2009

iyi ki doğdum! gördün mü 25 oldum! :)


İyi ki doğdum!
Gördün mü 25 oldum!
Özgürüm kanatlandım
Durmadım ayaklandım
Koşup ilerliyorum...

İyi ki doğdummmmm
Ne güzel bir kadın oldum
Erkekler hep peşimde
Ama aklım işimde
Sınırı zorluyorum...

Kalamam hayatın köşesinde
O zaman neşesi neresinde???
Koysalar önüme bariyerde
Çocukta yaparım kariyer de!!

Pes etmem ben en zor günümde
Kanatlandım özgürüm bende
Deseler geçecek bu heveste
Çocukta yaparım kariyer de

İyiki doğdum
Gördün mü yirmi beş oldum
Özgürüm kanatlandım
Durmadım ayaklandım
Koşup ilerliyorum

İyi ki doğdum
Ne güzel bir kadın oldum
Erkekler hep peşimde
Ama aklım işimde
Sınırı zorluyorum

Kalamam hayatın köşesinde
O zaman neşesi neresinde
Koysalar önüme bariyer de
Çocukta yaparım kariyer de

Pes etmem ben en zor günümde
Kanatlandım özgürüm bende
Deseler geçecek bu heveste
Çocukta yaparım kariyer de

Kalamam hayatın köşesinde
O zaman neşesi neresinde
Koysalar önüme bariyer de
Çocukta yaparım kariyer de

oooooooooo oooooooooo oooooooooooooooo :))

NOT : hepinize HAPPY FRIDAY! ve iyi haftasonlarıııı....

Monday, November 02, 2009

30 yaşına kadar yapılacak 45 çok güzel hareket!!

Eveet... Beyler & Bayanlar...
çok yakın bir süre sonra 25 olacak ve artık 30'a 5 kala olacakken...
süper bir şekilde kaleme alan Ayşe Özyılmazel'in 30 yaşına kadar yapılacak 45 çok güzel hareket listesini buraya "paste" ediyorum...
bizim kızlar olarak biz bu listeyi büyütücez diye bir girişimde bulunduk..
istiyorum ki sizlerde yazın... 1-2 madde ekleyin..
sonra 30'a geldiğinizde yapabildik mi diye bakalım :)
geç kalmamış olalım... ben açıkçası burda olan maddelerden 8-9 tanesini yapmadım baya yaptıklarım var.. onun için yeni maddelere ihtiyacım varr :))



1. Bir müzik festivaline gitmek, çadırda kalmak, yerlere oturmak, avaz avaz şarkı söylemek.
2. Bisikletle dolaşmak, paten kaymak, dağa tırmanmak, jet skiyle denizde uçmak, türlü türlü tehlikeli, tehlikesiz aktivite yapmak.
3. Yalnız yaşamak.
4. Erkek arkadaşınla aynı evde yaşamak. Bak bakalım evliliğe merakın kalacak mı kalmayacak mı?
5. Derbi maçına gidip avaz avaz bağırmak.

SIRILSIKLAM AŞIK OLMAK
6. Gecenin kör vaktinde sokaklarda dolanmak. Beyoğlu'nda bütün barlara kulüplere girip zıplamak, sarhoş olmak. Tekila meselesini de 30'a kadar bitirip, vedalaşmak.
7. Meslek sahibi olmak.
8. Tahammül edemediğini hissettiğinde aniden iş bırakmak.
9. Tek başına yurt dışına tatile gitmek. Yeni yerler keşfetmek, kaybolmak, tanıdık yerler yaratmak.
10. En az bir tane hakkıyla güzel ve sağlam bir ilişki yaşamış olmak.
11. Sırılsıklam aşık olmak.
12. Terk edilmek, perişan olmak. Kötü görünse de o da güzeldir be...
13. Depresyona girmek. Evden çıkmamak, kimseyle konuşmamak, yıkanmamak, kendinle baş başa kalmak. Sonunda nasılsa çıkacaksın o depresyondan.
14. Flört etmek, flört etmek ve yine flört etmek...



EVLENİP BOŞANMAK
15. O çok istediğin müzik aletini çalmayı denemek.
16. Mini eteğin keyfini çıkartmak! Yahu beş gün sonra bana mini etek yasaklanacak mı? Hadi oradan!
17. Sevgilinin kıyafetlerini giymek.
18. Kızlarla evde toplanıp dibine kadar yiyip, içip, sınırsızca ve terbiyesizce dedikodu yapmak.
19. Profesyonel birine müthiş fotoğraflar çektirmek. O genç halini yıllar sonra da görmek ve göstermek ister insan.
20. Evlenip boşanmak.
"Çok şık oluyor" diyorlar, ille de yapın, evlilik takıntınızı atın.
21. Karşı cinse "Seni seviyorum beni bırakma" diye yalvarmak. 30'dan sonra aslaaa!!!
22. Aynı insanlarla gün doğurup, gün batırmak.
23. Üç gün uyumadan eğlenmek.
24. Tıka basa tatlı yemek.
25. Halay başı olmak! Ben oldum, hakkını veremesem de süper!



OFSAYTI ÖĞRENMEK
26. Kendinden yaşça büyük en az bir tane arkadaş edinmek. Tecrübelerinden, sükunetlerinden ve bilgilerinden faydalanmak.
27. Bir şey biriktirmeye başlamak. Artık neyi seviyorsanız, benim plaklarım var mesela.
28. Yemek pişirmeyi öğrenmek. Hatta tipinden beklenmeyecek yemekleri çok iyi pişirmeyi öğrenmek.
29. Bir filmi sahne sahne ezberlemek.
30. Evlenmemek... Bu arada en yakın kız arkadaşlarını sırayla evlendirmek.
31. Yırtık jean ve spor ayakkabılarla en ağır ortamlara bile girmekten çekinmemek. Gençliğine güvenip kimseyi sallamamak.
32. Anneni karşına alıp, 'reklamlar bitti şimdi bana gerçek duygularını anlat' konuşması yapıp, anneni bir anne gibi değil, bir arkadaş gibi başından sonuna kadar dinlemek. Biraz şaşırtıcı olabilir ama kuş gibi hafiflersin.



KIZ KIZA TATİLE ÇIKMAK
33. Anne demişken, annenle baş başa zaman geçirmek.
34. Masaların üstünde dans etmek.
35. Ofsayt nedir öğrenmek.
36. Neyi sevdiğini, neyi sevmediğini öğrenmiş olmak.
37. Şarkı yazmak, resim yapmak, fotoğraf çekmek, yazı yazmak...
38. Nasılsa verebileceğini bilerek kilo almak. Aman, 30'dan sonra riske girmeyin!
39. Sigarayı bırakmak!
40. Jartiyer giymek. Tamam, taşırken çok sevimli değil, düşüp duruyor ama yine de giymeli.
41. Kız kıza tatile çıkmak.
42. Sağlam erkek arkadaşlar edinmek, erkekler hakkında bilgi toplamak, erkek dünyasını anlayamasak da ucundan koklayabilmek.
43. Tekrar tekrar okuduğun 'en sevdiğin' kitaplarının olması, her gün okuduğun yazarları belirlemiş olmak, onları okumadan güne başlamamak.
44. Sadece tek bir konser izlemek için kalkıp yurtdışına gitmek.
45. En az dörtbeş kişiyi kendine aşık edip, hepsinin etinden sütünden faydalanmak. Sonra yapamıyorsun çünkü!

Thursday, October 29, 2009

bir hafta daha biterken...



Guzel bir CUMA sabahi...
ise giderken sakir sakir yagmur yagiyor... erken kalkip ise gelmis olmaktan hic mutsuz degilim (hayirdir!:) bilmiyorum).
Kahvemide almisim.. Dun Rey'le konusurken guzel bir seyi farkettik...
dun tatildi... ve tamamen Pazar gunu gibi gecti! ama pazar degil persembeydi! asil tatil yarin basliyor... ne guzel dimi? bi dusunun... bir gun is daha ve 2 gun tatil..

Aslinda haftaici oylesine bir gun bu carsamba olabilir veya persembe tatil olsa.. oyle degerlendirsek herkes ise giderken daha motive olur diye dusunuyorum.. yoksa hafta uzadikca uzuyor, yoruluyor insanlar...

neyse.. bugun keyfim yerinde..
bunu yazarak sizlerin de gununu daha guzel yapmak ve yarin tatil oldugunu farkli bi hatirlatmak istedim :)
iyi haftasonlari...

Friday, October 23, 2009

My Best Friend's Wedding - FAZ 1




Tekrar merhaba herkese....
geçenlerde yazmıştım bilen bilir.. tüm arkadaşlarım sırayla evleniyor diye..
evlenmekte ne varsa! :)
aslında kavram olarak güzel... aile kurmak güzel bir şey...
ama herşey zamanla, sırasıyla olsun...
evlenmekten önce erkek arkadaşınla beraber yaşasan sanki daha güzel değil mi?
hem o zaman onun huyunu suyunu daha iyi bilir ona göre o kararı alırdın..
arkadaşlarımı mazallah korusun ama çoğu kişi bu sebeple boşanabiliyor.. veya daha çok aşık oluyor! her neyse iyi bir deneyim bana göre...
sonuç olarak, bu yazıyı yazmaktaki amacım : my best friend's wedding FAZ 1 YARINN!!
digeri 6 ARALIK! (essyka goruyomusun 9 demedimmm:))
bugunu uzun suredir bekliyoruz.. party olayının pazar gunu olmadığı için ayrı bir seviniyorum.. cumartesi bol bol içip ertesi gün işe gitmeyecek olmanın mutluluğu ve çok eğleneceğiz bilinci var...
onlar ermiş muradına...
biz gidelim eğlencesineee!!

TGIF! Its Friday..so Smile in style... :)



Smile, though your heart is aching
Smile, even though it's breaking...
When there are clouds in the sky
You'll get by...

If you smile
With your fear and sorrow
Smile and maybe tomorrow
You'll find that life is still worthwhile

If you'll just...
Light up your face with gladness
Hide every trace of sadness
Although a tear may be ever so near
That's the time you must keep on trying
Smile, what's the use of crying
You'll find that life is still worthwhile

If you'll just...
Smile, though your heart is aching
Smile, even though it's breaking
When there are clouds in the sky
You'll get by...

If you smile
Through your fear and sorrow
Smile and maybe tomorrow
You'll find that life is still worthwhile
If you'll just Smile...

That's the time you must keep on trying
Smile, what's the use of crying
You'll find that life is still worthwhile
If you'll just Smile!!!

Boylece hem Cuma gunu mutlulugunu.. hem cok guzel bir şarkıyı... hem de MJ'i anmış olduk bugun...
bu postu Moda Cadısı'nın blogunda gormustum cok mutlu olmustum.. sizlerle de burada paylasmak istedim :)
have a nice weekend!

Thursday, October 22, 2009

aah keşke...

Havaya hiç aldırmadan...
delirmiş alışveriş freakleri gibi...
elimde bu boyutlarda dev bir kahve ile...
ve bu kılıkla...
gezmek isterdim şu anda...
işim olmasa!

P.S. = Bu OLSEN kardeşlerin tarzlarına, saçlarına, giyinişlerine bayılıyorum! :)

Monday, October 19, 2009

Tuesday, October 06, 2009

kendime biraz zaman verdiğim dönemde...



bu yazı çok çok iyi geldi...
Nil Karaibrahimgil'in yazılarının, yaptıklarının, şarkılarının, hayat felsefesinin sıkı takipçisiyim ve çok seviyorum anlayışını hayata bakışını...
eski yazdığı yazılara sık sık geri dönerim tekrar tekrar okurum - bazıları gerçekten çok iyi olmuş olabiliyor ve bana döneme göre çok iyi geliyor..-
bu da onlardan biri.. o yüzden sizin de okumanızı istedim.
sevgiler...


Kendine biraz zaman ver
Nil KARAİBRAHİMGİL - 04.05.2009

Hiçbir şey yapmamak için mesela. Bırak, bahar kararsızca geçsin üzerinden. Bir yaz sansın kendini, bir kış.

Sen bir tişört giy, bir hırka. Senden beklenilen, hep yaptığın şeyi ilk kez duyuyormuş gibi yap. Cevapsız bırak. Parantezini aç, içine gir kıvrıl, başkası ol. Sana hiç benzemeyen biri. Mesela, senden daha sakin. Senin alışkanlıklarını taşımayan, kaygılarını paylaşmayan, hatta tanışsan
seninle pek anlaşmayan biri. Ol. Olabilirsin. İçinde herkes var. Baksan görebilirsin. Kendinden beklemediğin şeyler yapmak harikadır.

İçinde kafesler açılır, her şey doğasına kavuşur.

Şöyle bir durup, nefes alacağın bir yere kaçınca göreceksin ki, şarjlı bir aletten pek bir farkın yok. Hep kırmızı yanıyor, hep pilin bitmek üzere, ama sende hep bir gayret. Duymak istediğin iki kelime: Bravo ve hayret!... Kendini rüzgara, güneşe, suya, uykuya bırakınca görüyorsun ki, yeşile dönüyor pilin. Yükseliyor sesin. İkide bir durdu duracak gibi değilsin. Hiç olmadığın kadar dirisin. Her şey yolunda aslında. Hem yolunda ne ki? Tabi ki her şey yolunda, ben mi tayin edeceğim canım elalemin yolunu... Benim yolum bu, der, patikalara sapıverirsin.

Hep koşturuyorum. Bir şeyi halletmeden eve döndüğümde, beni azarlayan ‘vicdan’ teyzemle kalıyorum İstanbul’da. Nefes alıp verdiğim şehir. Daha az nefesle, daha çok koşmamı istiyor benden. Çizgi filmlerdeki gibi koşuyorum, ayaklarımdan kıvılcımlar çıkana dek. ‘Evet ‘dedim, ‘o şarkıya düet yapıcam, söz yazıcam. O jingle’ı da yazıcam, o reklamda oynıycam, o kitabı yayınlıycam. Pazartesileri burada, hemen her gün web sitemde olucam. Beni ne zaman arasanız orada olucam, şarkılarla dertlerinize derman olucam. Neşenizi bulucam. Mutlaka bulucam neşenizi’. Böyle diyordum işte. Dediğimi de yapıyordum.

Sonra topladım bavulumu gittim. Önce New York’a, sonra Floransa’ya. Toskana’daki şarap vadilerinde çimlere uzandım... Dilimi şaraba kaynaştırdım, tenimi güneşe. Medici Ailesi’nden kalma bir otelde kalıyorum ve sabah bahçeye inerken, kendimi o ailenin şımarık kızı sanıyorum. Kendimden çıktım, başka pabuçlar giyiyorum.

Yapmadığım şeyler yapıyorum,
bakmadığım şeylere bakıyorum.
Görmediğim şeyler,
beni ancak böyle görür.
Biliyorum.