Wednesday, December 30, 2009

Sunday, December 27, 2009

her yıl gibi.. yine yeniden.. happy 2010!

Dilekler olur yeter ki dillensin:

Gözlerim, görmediğim yerlerle karşılaşsın. Kamaşsın. Güzel anların fotoğrafları biriksin. Unutulmaz olsun. Gözüm gözlerle buluşsun. Gezsin, görsün, öğrensin. Kaydettikleri kaybettikleri olmasın.
Ellerim dokunsun, okşasın, tutsun. Bırakmasın, üşümesin, yumruk olmasın. Baş parmağıyla güzel hedefler göstersin ki, koşup gideyim. Bir değil, iki değil, altı değil, ‘on!’ yapsın. Yeni limanlara sallansın. Kederi, endişeyi, kötü gözü baybaylasın.
Aklım karışsın. Bildiklerim şaşsın. Öğrensin, merakı bitmesin. Bazı şeyler olsun ki almasın. Gizemi de kalsın bir şeylerin. Aklım açık olsun. Başka akıllarla buluşsun, artsın. Her şey akıldan ibaret olmasın.
Duygularım dalgalansın. Çarşaflar gibi silkelensin, yere ne düşerse düşsün... kıymetlidir o. Aklım onu susturmasın, çok konuşup kandırmasın. Duygularımdan da öte, iç sesim var, o hiç susmasın. Bir koruyucu melek gibi her adımımı takip etsin. Fener olsun. Tünele girersem çıkarsın, uçar gidersen indirsin. Bana mukayyet olsun.
Aşk olsun. Aşksız hiçbişey olsun istemem.
Dostlarım dost kalsın. Onlarsız ben azalırım. Tek bile olmam. Onlarla tekim. Düşünce dolu, tolerans dolu, müzik dolu, kahkaha dolu sofralarda buluşsun kadehlerimiz. ıçimde hep şu his olsun: Her şey gitse, hepsi bitse, onlar var.
Bedenim hayallerime ihanet etmesin. Nolursa olsun, sağlık olsun. Koşsun, yakalasın, derin derin nefeslerle dolsun. Omurgası dik dursun, kasları güçlü olsun. Maşallahı olsun. Yaşından genç dursun.
Kulağıma güzel haberler gelsin. Güzel müzikler girsin yerleşsin. ‘Seviyorum’u çok duysun, ‘mutluyum’u çok, ‘şükür’ü en çok.
2010’da, 1-0 olan her güzel şey, 2-0; 2-0 olan her kötü şey, 1-0 olsun.
Afiyet şeker olsun.
Nil Karaibrahimgil.

Friday, December 25, 2009

Happy Friday!

GÜNÜN FOTOGRAFI :

Thursday, December 24, 2009

Hayvanlar...gerçek hayvanlar!


Bu benim içim çok önemli bir konu, gerçekten!
Hayvanlar... onları o kadar çok seviyorum ki... sokaklarda, caddelerde, yollarda her gün en az 1-2 kedi veya köpek görüyorum - ne yazık ki araba çoktan ezmiş olarak ve paramparça yerde yatıyor... gördüğümde o kadar üzülüyorum ki bir yerimde bir şeyler kırılıyor sanki..
Bayram tatilinde Barcelona'daydım.. bir şey dikkatimi çekti. hiç ama hiç kedi veya köpek görmedim - sahipsiz! yani sokak kedisi, sokak köpeği diye bir kavram yok.
Tüm hayvanları topluyorlar barınaklarda yaşatıyorlar ve sen onlara sahip çıkmak istiyorsan gidip alıyorsun..
Keşke bizim ülkemizde de böyle olsa...
Benim bir kedim var. Barınaktan almadım ama onun hayatını kurtardığımı biliyorum... Kedimin annesi yeni dogum yapmış ve kaçmıştı... 3 minik yavru kedi doğurmuştu ve bir veterinerdeydiler üçü de.. ben bir tanesini aldım aralarından.. veteriner de diğer üçünü ne yazık ki sokağa bırakmak zorunda kalmış (!) bu nasıl bir mantık, veteriner neden sokağa bırakıyor da niye barınağa götürmüyor bilmiyorum!
artık o veterinerle bağlarımı kestim.
fakat yapılması gereken bu.
Hayvanlara yardım edin, sevmiyorsanız bile onların barınaklarda büyümesi için yardım edin. Sokaklarda başı boş gezip aç kalmasınlar, ölmesinler...
ve hayvan seviyorsanız, ailenizi, seven arkadaşlarınızı ikna edin.. Siparişle hayvan almayın, o hayvanı sevmek için, gerçekten hayatını kurtarmak için alın.
Barınaklardan alın!
Buradan size sesimi duyurarak 1-2 hayvanın daha hayatını kurtarabilmişsem..
ne mutlu bana!
Teşekkürler..

Monday, December 21, 2009

Brittany Murphy


kendisini eeen cok sevdigim film UPTOWN GIRLS olmustu...
renkli mi renkli karakteri, cilgin hareketleriyle tam benim arkadasim olabilecek biri derdim :)
filmi izledigim zamanda da buyulenmistim... ses tonunu, aksanını bile cok seviyordum...
Don't say a word filminde resmen korkmustum ondan...
8 Mile filminde gulmustum karakterine..
Just Married filminde ise yine hayran kalmıstım...
demek ne iyi bir oyuncu, ne renkli bir kisilikti...
boyle genç ölümler ayrı bir üzücü oluyor, gerçek arkadaşlar ve ailesi için ayrı üzüldüm...
RIP Brittany Murphy...


Saturday, December 19, 2009

Sana ayna olacak insanı bul!


Önemli olan seni tamamlayacak ruhu bulmandır.
İnsanlar senelerce uğraşır, kendi sözlüğünü oluşturur. Önem verdiği her kavrama bir tanım bulur.
"Hakikat", "mutluluk", "güzellik", "onur", "itibar", "sadakat"...
Hayatın her mühim dönemecinde şahsi sözlüğünü açar bakarsın.
Vaktiyle yaptığın tanımları bir daha kolay kolay sorgulamazsın.
Derken bir gün, işte o yabancı gelir ve kıymetli sözlüğünü alıp fırlatır...
"Şimdiye dek sorgusuz sualsiz sahip çıktığın her tanım baştan yazılacak." der... "Bildiğin her şeyi unutma zamanı geldi."
AŞK budur işte...
Tarifi olmayanı nasıl tarif etmeli?
Herkes bir insanı bu kadar nasıl seversin diye sorar.
Nasıl cevaplanır ki bu soru? Kim bu soruyu sorar, demek ki anlamaz; kim ki anlar, zaten soruyu sormaz!
Aşık olmayana AŞK kuru bir kelimeden ibaret... Yarı palavra, yarı safsata.
Aşık olmayan bunu anlayamaz, olansa anlatamaz.
Öyleyse nasıl söze dökülebilir aşk, kelimelerin hükmünü yitirdiğin yerde?
Ne tuhaf, ben ki o kadar rahat anlatır ve yazardım meramımı; ben ki vaazlara, kitaplara, nutuklara alışkındım, şimdilerde kelimelere itimadım kalmadı...
Rumi - Mevlana.

Yeni yılda size ayna olacak insanınızı bulmanızı diliyorum...
ve umarım... "Gerçek AŞK" dolu bir yılınız olsun!

Tuesday, December 15, 2009

SIKILDIM...

sıkıldım,
geri sayımlardan
partylerden
hep bir olayı / event'i beklemekten
evlilik mevzusunu konuşmaktan
insanların sürekli ne zaman diye sormasından
darısı başına demelerinden
evliliği beklemekten ve insanların benden beklemelerinden
sorunlardan veya sorunsuzluktan
hastalıklardan
insanların sahte mutluluklarından
mutluymuş gibi yapmalarından
yapmacıklıklarından
ağlama seanslarından
yalanlarından
yapaylıklardan
boş yere para harcamaktan
insanlar mutlu olsun diye kendimi paralamaktan
ayıp olmasın diye -mış gibi yapmaktan
taşınmaktan
sürekli kıyafet hazırlığı yapmaktan
yanımda koca kıyafet dolusu bir çantayla gezmekten
işe gitmekten
işe gidip eve gitmekten
eve gidince şimdi ne yapmalıyım diye düşünmekten?!?
krizden!
aşk-ı memnu'dan
rahat rahat kendi istediğim aksiyonları / hareketleri yapamamaktan
şöyle muhteşem bi şekilde dans edip eğlenebileceğim bir bar olmamasından!
sevdiğime doyasıya sarılıp öyle kalabileceğim zaman olmamasından...
araba kullanmaktan
trafikte araba kullanıp orda sıkışıp kalmaktan
her cumartesi / pazar - e şimdi ne yapıyoruz?? demekten
kendime yeni bir ben mi lazım?
değildir umarım?
bu sadece bir dönem olsun...
yeni yılda eski yıl giderken bunlar da gitsin istiyorum...
geçen sene de aynen bu moddaydım yıl sonuna doğru...
ve 28 aralık'ta o çıktı karşıma...
yeni yıl dileklerimi yazdım da yazdım...
şimdi de aynısını 2010 için yaptığım bir dönemdeyim...
geçen sene ne dilediysem oldu.. (1 Ocak 2009 her şeyi kağıda döktüm)
sizler için de aynısını diliyorum!
kendinize yeni bir "siz" lazım olmadan...
muhteşem bir yılınız olsun...
Kendiniz olun...

Friday, December 04, 2009

Duymak istemediğin şeyi, ağzından çıkarma!

yine NİL yazmış... çook çook da güzel yazmış... ne doğru laflar, ne güzel laflar bunlar... bu hatayı hepimiz - ben dahil hem de çokça - yapıyoruz! o lafları ağzımızdan çıkmadan önce bir düşünsek, aslında etmek istemeyiz, aslında kırmak istemeyiz karşımızdakini... okuyun, ders alalım, hep birlikte!

Tıpkı büyük bir merakla okuduğun birçok şey gibi. Meraklı bir hayat heveslisisin belli. Tıpkı benim gibi. Yoksa hep bu saatlerde burada buluşamazdık.
Tesadüfe inancım az. Bir anahtar arıyorsun, içindeki kilitli kapıları açıcak. Kilitli kapıları kimse sevmez. Ama ne yaparsak yapalım, hayatın tüm gizemi sereserpe önümüze yatmayacak. Bu da bir his. En azından sen ve ben varoldukça.
‘Duymak istemediğin şeyi, ağzından çıkarma’. ışte sırrım bu. Bir akşamüstü, hiç yoktan kulağıma fısıldandı.
Böyle şeylerin gerçekliğine inanırım. ınsanın havadan yakaladığı seslerde, geçmiş bin yılın dedikodusu kaynar. Ve bu onlardan biriydi.
Bunu zaten bildiğini söyleyeceksin. Fakat üzerinde düşünürsen, duyması kolay yapması zor bişey olduğunu hemen anlarsın.
Diyelim ki, başkasından duymak istemediğin bir kelimen var. Diyelim ki, bu bir hastalık ya da sevimsiz bir sıfat. ‘Kötü’ kelimesinden özellikle kaçındım. Çünkü kötü ve iyiye, doğru ve yanlışa pek inanmam. Benim dünyamda kolkola gezerler. Birbirleriyle evlenir, çocuk yaparlar. Kötünün içindeki iyiyi, iyinin içindeki kötüyü farketmeyi marifet bilirim. Ama konumuz bu değil. Biz sırrımıza dönelim.
Duymak istemediğin şeyi, söyleyivermemek zor bir kas çalışmasıdır. Fakat yapabilirsin. ıçinden, bir hiddetle ağzına doğru fırlatılan bu kelime, doğmak için seslendirilmeyi bekler. ışte o an, başarılı bir yutkunma hareketiyle onu kıskıvrak yakalayıp, midene geri gönderebilirsin.
Bu yolculuğunun sonu sifona kadar gider. Fakat eğer, ağzından kaçırıp nefeslenmesine sebep olursan, senin etrafında bir yörüngeye oturur. Sen varoldukça, kendini sana duyurur, hatırlatır. Kaçarsın kovalar, durursun sarmalar.
Kısacası, kelime bir canlıdır. Doğar ve büyür. Yavrun olur, dünyan olur. Uzun süren evliliklerde, geçmiş hataları söylememek salık verilir. Unutulmaz, edilen laflar. Gözden uzak saklanırlar. Bazen yaşlı insanlar, ilk gençlik yıllarında duydukları kırıcı lafları itiraf eder, son bir çabayla onlardan muaf olmayı dilerler. Sen daha hayattasın, ‘şükür’ güzel kelime.

Tatil Günlüğüm



Tatil ne güzel şey değil mi??
Biz de yeni bir işe kalkıştık.. gittiğimiz gördüğümüz her şeyi yazıp, fotoğraflarını koyup, herkesi bilgilendirelim istedik...
bunun için de bir blog açtık...
tatilgunlugum.blogspot.com --- siz de görün, okuyun, izleyin istiyoruz!

Teşekkürler!